Nadaam Festivali ve Moğolistan Seyahati

Kafa Bi Dünya’nın daha ilk haftalarinda ziyaret ettigimiz Baltık ülkeleri ve Finlandiya, bu maceranin sanki hazirlik kismi gibi idi. 24 ay sürmesini planladigimiz yolculugumuzda turistlikten gezginlige ise Transsibirya ile terfi edecektik. Baltiklar’in ve Finlandiya’nin Avrupa kültürüne halihazirda asina idik. Moskova’dan bindigimiz tren 88 saat sonunda Irkutsk’a vardiginda ise kendimizi sonunda ev dedigimiz o topraklardan çok daha uzakta hissettik. Hatta aslinda evimizin neresi oldugunu artik pek bilmiyorduk. Transsibirya seyahati ile birlikte kültürel ve cografi degisim artik çok belirgindi. Yollarda geçirdigimiz bir aylik süre bizi de degistirmeye baslamisti.

18 günlük Rusya ve Transsibirya maceramizdan son duragi Mogolistan oldu. Ulan-Ude’den bindigimiz tren 15 saat sonunda Mogolistan’in baskenti Ulanbator’a sabah saatlerinde vardi. Aslinda yol mesafe olarak çok uzun degil ancak Rusya – Mogolistan sinirinda 3 saat kadar bekledik. Bunun ilk sebebi pasaport kontrolüydü. Rusya’dan çikarken TC pasaportuna sahip oldugum için diger yolculardan ayri bir uygulamaya maruz kaldim. Koskoca trenden tek Türk beni indirdiler ve sorgu odasina aldilar. Benzer uygulamayi Rusya’ya giriste de yasamistim. Dolayisi ile çok sasirmadim. Özellikle bir kaç sene önceki Rusya-Türkiye gerginliginden sonra sinir polisleri TC pasaportu sahiplerine biraz ‘zorluk’ çikariyorlar. Tüm belgelerim, vizem vs. tam olmasina ragmen sorgu odasinda seyahatim ile ilgili sorular sordular, parmak izi alip fotografimi çektiler, daha sonra çikis damgasini basip trene geri gönderdiler. Sorgudan hemen sonra oradaki bir polisten bunun Türklere karsi olagan bir prosedür oldugunu ögrendim. Herhangi bir sekilde kötü muameleye maruz kalmadim ama iste koskoca trende 600-700 kisi var ve trenden indirilen tek kisi olunca biraz insanin agrina gitmiyor degil. Mogolistan’a giriste ise herhangi bir problem yasamadim. Görevli polis memuru kompartimanimiza geldi, pasaportlari bizden aldi, bir saat kadar sonra damgalanmis pasaportlarimizi geri getirdi. Sinirda bu kadar uzun beklemenin ikinci sebebi ise tren tekerleklerinin Mogolistan demiryolu hattina uyumlu hale getirilmesi. Mogolistan tren yolu hatlari ile Rusya’ninkiler birbirinden farkli genislikte ve trenin tüm tekerlekleri girdigi ülkenin demiryolu hatti genisligine göre ayarlaniyor. Bu süre içerisinde ne yazik ki trenden inemiyorsunuz. 2.5 – 3 saatlik süre ise zahmetsiz geçiyor.

Ulanbator’a sabah saatlerinde ulastigimizda trenden iner inmez etrafimizi Mogolistan ve Gobi turu satmaya çalisan acenta görevlileriyle doldu. Mogolistan’a gelirken Gobi ve Orkun Yazitlari’ni ziyaret etmek istiyorduk ama internetten daha önce görüstügümüz acentalar kisi basi günlük 180$ civarinda teklif vermislerdi ve bu bizim günlük bütçemizin neredeyse 6 kati oldugu için imkansiz gibi görünüyordu. Internetten takip ettigimiz bir kaç seyahat blogu sayesinde en iyi çözümün tur acentalarina gidip yüzyüze konusmak oldugunu ögrendik. Sizin de Mogolistan’a gitme planlariniz varsa bu çesit turlari önceden satin almayi aklinizdan geçirmeyin. Mogolistan’a gitmeden Ulanbator’da bir ya da iki günlük hostel rezevasyonu yapin, zaten sehre gittiginizde ufak bir arastirma ile internette teklif edilenlerden daha makul fiyatlarla karsilasacaksiniz. Bu bir iki gün içerisinde bir tur ile anlasirsaniz zaten kalan günlerinizi turda geçirirsiniz. Sehirde geçireceginiz diger günler için ise hostel rezervasyonunu turdan önce ya da tur esnasinda yapabilirsiniz. Biz 2 Temmuz’da Ulanbator’a vardik. Bir gece geçirdikten sonra 3 Temmuz’da 8 günlük Gobi turuna katıldık. 10 Temmuz’da geri gelip 2 gece daha Ulanbator’da kaldik. 12’si gecesinde ise ayrildik. Yani toplam 7 gece turda, 3 gece ise Ulanbator’da hostelde geçirdik. Turlar ile igili detaylari ise yazinin ilerleyen kisimlarinda okuyabilirsiniz.

Kafa Bi Dünya çıkartması ve Kasia

Ulanbator’a vardigimizda ilk isimiz ilk geceyi geçirecegimiz Danista Hostel’e ulasmak oldu. Bu konuda hiç bir sikinti yasamadik çünkü trenden inince karsimizda elinde ‘Danista Hostel’ yazili görevli çikti. Bizden baska 2 kisi daha varmis ayni hostele giden ve 4’ümüz araca binip 10 dakika sonra hostele ulastik.

Danista hostel için ayri bir paragraf açmak istiyorum çünkü özellikle sahibi bize her konuda çok yardimci oldu. Nadaam Festivali sebebiyle her yer kapaliyken ve çamasirlarimizi yikayacak yer bulamazken, kendi makinesinde yikamayi teklif etti, Gobi Çölü turumuzu ayarlamamiza yardimci oldu, Mogolistan’da planladigimiz son konaklama gecemizi plan degisikligi sebebiyle iptal etmek istedik, hiç bir soru sormadan güler bir yüzle ücreti geri ödedi, bir seye ihtiyacimiz olsun ya da olmasin, bize hep yardimci olmaya çalistigini hissettik. Kendisine buradan çok teşekkür ederiz.

Moğolistan’in baskenti olan Ulanbator’un nüfusu 1.4 milyon civarinda ve Moğolistan’in nüfusunun 45%’si burada bariniyor. Sehir Tuul Nehri vadisi üzerinde kurulu. Ulan Bator’un kelime anlami ‘Kizil Kahraman’. Aslinda sehre bu isim 1924 yilinda Mogolistan bagimsizligini kazandigi zaman verilmis. Ilk Mogol meclis toplantisi yapilirken delegeler sehire Baatar Khot, “Kahraman Sehir” isminin verilmesini istemisler. Ancak ülkenin kurtulmasinda büyük yardimlari olan Ruslarin baskisi ile sehrin adi Ulaanbaatar olarak belirlenmis.

Mogolistan Avrupa’dan ve bir önceki ziyaret ettigimiz Rusya’dan çok daha farkli bir ülke. Aslinda bu ülkeyle ilgili öncesinde ne beklentimiz vardi simdi pek oturtamiyorum ama her aniyla bizi sasirtan bir ülke oldu. Sehir olarak Ulanbator’da pek bir sey yok. Çirkin binalari, kosusturan insanlari ve gri-sari bir havasi var sehrin. Sehrin merkezi diyebileceginiz yerlerde dahi bir düzensizlik ve çirkinlik hakim. Ama bunaragmen Ulanbator’u sevdigimi söyleyebilirim. Ülke sanki ayaklanmaya çalisiyor. Insanlar yüzlerini medeniyete dönmüsler ama o ruhlarinda göçebe kültür ile o kadar uyumsuz ki, sehri bastan sona ilginç bir hale getiriyor. Mesela sehrin merkezinde bir araziye ticaret merkezinin gökdeleni yapiliyor. Insaat duvarina New York, London, Tokyo diye devasa afisler yerlestirmisler ve afislerde bu sehirlerin devasa binalarinin görüntüleri var. Bu afislerin yaninda ise insa edilen bu binanin bitmis görüntüsünün oldugu bir de Ulanbator afisi var. Ama gökdelen, yüksek binalar bu sehrin özü degil. Diger afislerdeki her sehir ve resim gökdelenler ile doluyken burada insasi devam eden bir gökdelen var ve o da sehrin kalani ile yüksek bir kontrast içinde. Ulanbator için bu yapi modernizmin simgesi olacak sanki. Insanlar, özellikle gençler ise bu modernizm hayalinin pesine düsmüsler, göçebe kültürleri ise hepsinin ruhunda duruyor. Benim dünyada Mogolistan’dan baska bir de Türkiye’de, bizlerde gördügüm bir durum bu. Yüzünü batiya çevirmis, göçebe iki millet. Ne dogulu kalabiliyoruz, ne de batili olabiliyoruz. Ama kendine has bir ritm içerisinde hayatimizi geçiriyoruz. Aynisini Mogollar için de düsünüyorum. Belki de bizim de, onlarin da en ilginç yani bu. Hatta güzelligimiz bu.

Çirkin binaları ile sarı-gri bir havası var şehrin.

Bu bahsettigim durum sadece Ulanbator için geçerli. Baskentten 5 km uzaklasinca tüm hayat degisiyor. Ülkenin geri kalaninda göçebe kültür tamamen devam ediyor.

Sabah saatlerinde Danista Hostel’e ulasip yerlestikten sonra ilk günümüzü sehrin merkezi yerlerini kesfederek geçirdik. Kendimizi hostelin disina atip sehrin göbegine, eski adiyla Sükhbaatar Meydani’na, yeni adiyla Cengiz Han Meydani’na gittik. Sanirim sehre gelen tüm ziyaretçilerin ilk ziyaret ettikleri yer her zaman burasi. Bir gece önce trende kimi gördüysek, sabah hostelde kimle tanistiysak, herkes yine buradaydi. Meydan sehrin merkezi olarak kabul ediliyor ve içerisinde iki ana heykel var. Birisi yüzünü doguya dönmüs olan Damdin Sükhbaatar heykeli, bir digeri ise tüm ihtisamiyla Cengiz Han heykeli. 13.yy’da tüm Mogol topluluklarini birlestirip Büyük Mogol Imparatorlugu’nu kuran Cengiz Han sanki oturdugu yerden torunlarini gururla izliyor.

Cengiz Han oturduğu yerden torunlarını izliyor.

Sehirdeki ikinci duragimiz ise Choijing Lama Budist Tapinagi oldu. Cengiz Han Meydani’nin hemen güneyinde yer alan bu tapinak, sehirdeki diger benzerlerinden daha ilgiçekici bir yer degil ancak konumu itibariyle oldukça ilginç. Etrafindaki yüksek binalar ve is merkezlerinin ortasinda kalmis bu 6 binadan olusan ibadethane görülmeye deger. En azindan o modern binalarin arasinda kalan bu eski yapiyi çevresi ile birlikte degerlendirip gözlemlemelisiniz. Choijing Lama Tapinagi’ndan sonraki duragimiz ise sehrin güneyindeki Bogh Kagan Sarayi oldu. 19.yy’in sonlarinda Çin stili ile insa edilen bu saray su an müze olarak tüm ziyaretçilere açik. Bu iki yapi ve Cengiz Han Meydani bence sehrin görülmeye deger 3 yeri. Bunlara belki bir de 4. olarak Zaisan Aniti’ni da ekleyebiliriz. Özellikle Bogh Kagan Sarayi’na çok yakin olan bu savas aniti Sovyetler ve Mogolistan dostlugunu simgelemesi için insa edilmis. Sehri yüksekten gören bir tepenin üzerine insa edilmis bu aniti da günlük rotaniza ekleyebilirsiniz. Özellikle gün batimini izlemek için güzel bir yer.

Sehirdeki ilk günümüzde bu 4 yeri ziyaret ettikten sonra Gobi turunu hala ayarlamadigimiz için biraz telaslandik ve daha önceden isimlerini not ettigimiz Golden Gobi ve UB Guesthouse hostellerine gidip turlar hakkinda konusmaya karar verdik. Kendi kaldigimiz Danista Hostel’de dahil olmak üzere tüm acentalardan ögrendigimiz kadariyla tur fiyatlandirmalari söyle: Eğer iki kisilik bir tur istiyorsaniz kisi basi günlük 90$ civarinda ödemeniz gerekiyor. Gruptaki kisi sayisi arttikça fiyat düsüyor. 3 kisi olursaniz günlük kisi basi 75 $, 4 kisi olursaniz 60$ civarinda bir ücret ödeyeceksiniz. Kisi sayi 8’e kadar gidiyor ve 8 kisi olunca ücret kisi basi 40$’a kadar iniyor. Turlarda genellikle eski Sovyet minivanlari kullaniliyor. 1 söför, 1 rehber ve bunlarin haricinde gezginler ayni araci paylasiyor. 4 kisiden fazla olan kalabalik tur gruplari tabi ki var ama bu araçlar ile neredeyse tüm gün hiç de düzgün olmayan arazi yollarinda bagirsaklari ve cigerleri yolda birakarak yolculuk ediyorsunuz ve o aracin içinde bence söför + rehber hariç 4 kisiden fazlasi pek keyifli olmaz.

Turlarda kullanılan Sovyet araçlarından biri.

Transsibirya Treni’nde tanistigimiz Sunzhi isimli Mogol arkadastan trende iken tur fiyat teklifi almistik. Bize kapiyi kisi basi günlük 180$’dan açip 100$’a kadar düsürdü. Bu teklif bizim için imkansiza yakindi. Ama sonrasinda yaptigimiz küçük arastirma ile kararimizi verdik. En iyi teklifi kaldigimiz Danista Hostel’den aldik. Sabah trenden indigimizde tanistigimiz ve bizimle ayni hostelde kalan iki Alman ile görüstük ve onlarin bir gün sonra baslayacaklari 8 günlük Gobi turuna katilmaya karar verdik ve kisi basi günlük 60$ ödedik. Bu Almanlar için de daha iyiydi. Biz tura dahil olmasak iki kisi olduklari için kisi basi 95$ ödeyeceklerdi.

Bonur, Kasia, Claudia ve Cornelia

Mogolistan’daki turlarda tur pakedine genellikle sunlar dahil: araç, benzin, söför, ingilizce konusan rehber, 3 ögün yemek, hostel/çadir/yurt konaklamasi, ören yerleri giris ücretleri ve günlük 1.5 lt. su. Dilerseniz herhangi bir tura katilmadan kendi aracinizi kiralayip yola çikabilirsiniz ama ben 8 günlük turun ardindan açik yüreklilikle söyleyebilirim ki tur olmasa bile yollari bilen bir söför sart. Çünkü yol denilen sey pek yok. Yani patikalar vs. var ama bazen onlar da kayboluyorlar. Düz arazide, çölde yol aliyorsun. Yol boyunca 4 kere lastigimiz patladi. 1 kere araç su kaynatti, bir kez motor bozuldu. Ben tek basima ya da yol yordam bilmeyen birisi ile birlikte olsam, o çöl ortasinda kalir, susuzluktan ölürdüm herhalde. En basit örnekle söförümüz her köye ugradigimizda bize yerel yiyeceklerden getirip ikram etti, bilemedigi yollari sorup sorusturup ögrendi. Mogolca bilmeyen ben, o köylerde yiyecegi, içecegi geçiyorum, yol dahi soramazdim herhalde. O yüzden size önerim bu tura en azindan Mogolistan kirsal yasaminda yolu yordami bilen birisi ile birlikte seyahat etmeniz.

GOBI TURU
Bu yazida 8 gün boyunca tek tek neler yaptigimizi anlatmayacagim. Onun yerine ziyaret ettigimiz yerleri ayri basliklar ile açiklamaya, turu ise genel hatlariyla anlatmaya çalisacagim. Sabah 9’da hostelde kahvaltimizi ettikten sonra vanimiza atladik. Ekip ise söförümüz Baynaa, rehberimiz Barsbold, Cornelia ve Claudia kardesler, Kasia ve ben. 8 gün boyunca birlikte çok keyifli vakit geçirdik. Ilk gün Ulanbator’dan ayrilmadan önce bir pazar yerine gidip alisveris yaptik. Günlük kisi basi 1.5 lt. su yetmeyecegini düsünerek, yanimiza bolca su, günlük 3 ögün yemek dediler ama çöl sartlarinda ne olur ne olmaz diye çantalarimiza biraz da erzak depoladik. Sehirden ayrildigimiz an tüm çevre degisti. Mogolistan için atlarin diyari diyorlardi. Biz de yolda ve ziyaret ettigimiz yerlerde at sürüleri görmeyi bekliyorduk ve yolun daha ilk 10 dakikasi içinde ilk at sürüsü ile karsilastigimizda heyecanlandik. Dedikleri kadar varmis ve bu sadece baslangiçmis. 8 gün boyunca at, deve, koyun ve keçi sürüleri her yerde idi.

Atlar her yerde..

Yolculuga basladiktan bir kaç saat sonra ilk mola yerimize ulastik. Mola yeri dedigime bakmayin, karniniz mi acikti, çekiyorsunuz kenara bir yere, yemek pisirilip yeniyor. Çölün ortasi, manzara her yerde muhtesem; sonsuz düzlük. 8 gün boyunca yemekleri rehberimiz Barsbold hazirladi ve 8 gün boyunca yemek olarak genelde ayni sey vardi; koyun eti. Koyun etli eriste, koyun etli pilav, koyun etli çorba, koyun eti mangal, koyun eti, koyun eti.. Ekipteki arkadaslarimizdan birisi vejeteryanmis. Mogolistan’da vejeteryan olmak nasil bir duygudur acaba? Çünkü Mogol yemek kültürünün tek bir özelligi var; herseyign koyun etli olmasi. Bizdeki ya da diger Asya mutfaklarinda oldugu gibi de degil, neredeyse sos hiç yok. Suyu kaynatiyorlar, koyun etini atiyorlar, daha sonra bu koyun eti çorbasiyla eristeyi pisiriyorlar. Ya da önceden hazirladiklari eristeye koyun etini ekliyorlar. Yol boyunca çok fazla yerlesim yeri yok ancak biz de tur boyunca etleri günlük almaya gayret gösterdik. Tur esnasinda sadece bir gün günlük etimiz yoktu, o gün için de etleri tazeyken kavurup depoladik. Sabah kahvaltisi ekmek, kurabiye, reçel, sütlü çay ve kahveden olusuyor. Ögle yemegi ve aksam yemegi arasinda ise fark yok. Öglen eriste varsa aksamda çorbanin içinde eriste var. Pilav varsa, aksam çorbada pilav var. Vejeteryan arkadas ise sadece eriste ve pilav yedi.

Untitled

Hijyen konusunda çok bir beklentiniz olmasin. Su sikintisi oldugu için bulasiklar genelde yikanmiyor, sadece islak mendil ile siliniyor. Tuvalet konusunda ise ufkunuzun açilacagina eminim. Erkekler için çok sorun yok, Mogol erkekleri tereddüt etmeden herkesin önünde kenara isiyorlar. Kadinlar için ise o uçsuz bucaksiz düzlüklerde ufak çalilar hayat kurtarici. Kamp yerleri ve göçebe ailelerin tuvaletleri ise derince kazilmis bir kuyu ve ayaklarinizi koydugunuz iki tahtadan ibaret. Benim yol boyunca en çok zorlandigim kisim tuvalet konusu oldu ama basa çikilmayacak kadar dertli de degil. (Hayal etmekte zorlanabilirsiniz ama bir kamp yerinde çukurun üzerinde klozet dahi vardi). 8 gün boyunca iki kere dus alabilme imkanimiz oldu. Tur ücretine dahil degil, parasini ayrica ödedik. Beklentimiz hiç yoktu o yüzden sikayet etmeyiz. Ilk dusumuzu 4. gün aldik. Kiyafetler ise kirleniyor haliyle, çantaya koyuyorsun. Iki gün sonra kendi vücudun o kirli kiyafetten daha agir koktugu için o kirli diye kenara koydugun tshirtü sanki temizmis gibi tekrar giyebiliyorsun. Bu 4 günlük yikanamama hali bizde böyle farkli bir bakis açisi yaratti.

8 gün bu şekilde yolculuk ettik.

Geceyi geçirmek için genelde yurt kamplarina gidiliyor. Göçebe aileler kendi yurt çadirlarinin yanina 5-6 tane daha yurt koyuyorlar ve ziyaretçilere gecelik kiraliyorlar. Bazi merkezi yurt kamplari da mevcut tabi ki. Biz 7 gecenin 3’ünü göçebe aile yurdunda, 3’ünü yurt kampinda, birini ise kendi kurdugumuz çadirda geçirdik. Yurtlar genelde rahatlar. Içeride 4 ila 8 yatak mevcut ve yurdu baskalari ile paylasiyorsunuz. Elektrik genelde yok. Sadece iki kampta gündüz günes panellerinden enerji depolanip, gece yurdu aydinlatmak için kullaniliyordu. Bir gece ise kamp merkez binasinda priz bulduk ve elektronik aletlerimizi sarj ettik. Daha pahali olan turlarda gezginler genelde ufak kasabalardaki hostellerde ya da hotellerde kaliyorlarmis. Bence bizim yaptigimiz daha ilginç bir deneyim.

Elektronik Alet Şarj İstasyonu

Yazinin önceki bölümlerinde bahsettigim gibi kültür ve yasam tarzi olarak Ulanbator ile Mogolistan’in kirsal kesimi birbirinden çok farkli. Bu farki sehri terkeder terketmez hissediyorsunuz. Mogollar göçebe bir millet ve özellikle kirsal kesimde yerlesik hayata dair çok az sey göreceksiniz. Mesela nüfus oraninin dünyada en az oldugu Mogol düzlüklerinde hiçligin ortasinda bir yurt görüyorsunuz. Çevresindeki sinirsiz topraklarda tarim namina hiç bir sey yok, sadece hayvancilik var. Hayvanlar ise çitlerle ya da sinirlarla çevrilmemis alanlarda özgürce yasiyorlar. Mogolistan’da at nüfusunun insan nüfusundan fazla oldugunu biliyor musunuz? Mogol atlari boyutlari itibariyle Avrupa ve Arap atlarindan ufaklar ancak zor hava sartlarina dayanikli olmalariyla meshurlar. Mogolistan düzlüklerinde kislari -40 santigrat, yazlari ise +40 santigrat dereceye varan sicakliklarda bu hayvanlar hayatlarini devam ettirebiliyorlar. At haricinde çift hörgüçlü deve, keçi, inek, Tibet öküzü ve koyun baslica diger hayvancilik kaynaklari. Düzlüklerin ortasindaki ufak köyden bozma kasabalarda ise yerlesik hayata dair ibareler az biraz mevcut. Mesela benzin istasyonlari var, ya da marketler. Her markette ayni ürünler mevcut. Fiyatlar ise market sahibinin keyfine göre degisiyor. Bu kasabalarda bina yerine yine yurtlar mevcut. Mesela aile kasabada arazisini çit ile çevirmis, araziye bina yerine yine yurt koymus ve orada yasiyor. Bu tip yerler ailelerin kisi geçirdikleri yerler. Yazlik yurtlari ise yine uçsuz bucaksiz düzlüklerde insandan uzak yerlerde. Bir yurdun tasinmasi için sökülmesi 2 saat içerisinde hallediliyor. Göçebe insanlar için böylesine mobil yasamak hayatin olmazsa olmazi.

Şehirdeki su kuyusundan su alan Moğolistanlılar.

Cografya ise inanilmaz. Mogolistan beni en çok sasirtan ülkelerin basinda geliyor. O uçsuz bucaksiz düzlük, kuraklik ve yavanligin ortasinda birden dogal bir güzellige rastliyorsunuz. Nereden, nasil karsiniza çiktigini dahi anlamiyorsunuz ama nutkunuz tutuluyor. Tur sirasinda her gün bir kaç yeri ziyaret ettik ve hepsi için apayri bir süpriz oldu diyebilirim. Internette, rehber kitaplarinda, albümlerde bolca fotografini görebileceginiz yerler buralar ama orada olup, o manzaraya taniklik etmek baska bir his imis. Simdi sizlere 8 günlük turumuzda ziyaret ettigimiz yerlerden bahsetmek istiyorum.

Baga Gazriin Chuluu
Ulanbator’un güneyindeki kayalik bölge. 15 km uzunlugunda 10 km genisligindeki bu ilginç granit kayalik olusumunun etrafi uçsuz bucaksiz düzlükle kapli. Dundgovi bölge sinirlarinda ve denizden yüksekligi 1768 metre. Bölgede geçmiste ünlü bir dini ve bilim merkezi olan Choir manastirini ziyaret edebilirsiniz.

Mandal Govi
Dundgovi idari bölgesinin baskenti. Ulanbator’un 300km güneyinde, Gobi Çölü’nün sinirinda yer aliyor. 10000 nüfuslu kasabada insanlar ve hayat haricinde görülecek tek yer sehrin yüksek bir yerden gören parki. Manzara ise biçimsiz ancak bu göçebe kültürün kasaba hayatini gözlemlemek için bir o kadar da ilginç. Sehirde su sadece bir kuyudan çikariliyor. Su almak için insanlar ellerindeki manyetik kartlarla siraya giriyorlar. Her kartin bir su alim limiti var.

Tsagaan Suvarga (Beyaz Stupa)
Dundgovi bölgesinin güney sinirinda bulunan bu yer sekilleri bu bölgede ziyaret etmeye deger yerlerin basinda geliyor. Rüzgarlar tarafindan asinan kayalik alan Türkiye’deki Kapadokya’yi andiriyor. Ancak o kadar düzlügün ortasinda 60 metre uzunlugindaki 400 metre genisligindeki bu yersekilleri 85 km. uzaktan dahi gözlemlenebiliyor.

Dalanzadgad
Güney Gobi idari bölgesinin baskenti olan bu kasabanin nüfusu 18000. Ulanbator’dan 540 km. uzakliktaki bu kentte ufak ölçekli bir havalimani ve bir kaç hotel dahi mevcut.

Dalanzadgad’da bir köpek Bonur.

Yol Valley
Benim bu 8 günlük turda en çok begendigim ikinci yer. O çöl düzlügünün ortasinda önce bir tepe görüyorsunuz. Sonra tepeler sagda ve solda olmak üzere ikiye çikiyor. Daha sonra bu tepeler daga dönüsüyor. Ulusal parka girdiginizde ise artik vadide yol aliyorsunuz. Araci parkedip yürümeye basladiginizda ise vadi daraldikça daraliyor, manzara ise muhtesem. Bu ulusal park alaninda yabani keçi ve akbaba görmeniz olasi. Isterseniz giriste kiralayacaginiz bir atla vadide ilerleyebilirsiniz. Etrafta agaç yok ama o yalçin kayaliklarin yesil otlar ile harmanlanmis görüntüsü insanin nutkunu tutan cinsten. Günbatimini ise ulusal parkin girisinden izlemelisiniz. Karsidaki daglarin üzerine batan günes daglari adeta kirmiziya boyuyor.

Yol Vadisinde at koşturan bir Moğol.

Khongoryn Els (Kumullar)
Diger adiyla Duut Mankhan yani ‘sakiyan kumullar’ Gobi Gurvansaikhan Ulusal Parki sinirlari içerisinde yer aliyor. Dalangadzad sehrinden 130 km. uzaklikta bulunan kum tepeleri 100 km’lik uzunlugu, 6-12 km’lik genisligi ile yaklasik 965 km2’lik alan kaplamakta. Misir’daki kum tepelerine benzeyen bu olusumlarin dalgali sekilleri oldukça ilginç. Üzerinde yalinayak yürümek ve tepelerden birine tirmanip günesin batisini izlemek ise paha biçilemez. Yerel isminin ‘sakiyan kumullar’ olmasi ise güçlü rüzgarda bu kivrimlarin çikardigi seslerden dolayi. Benim listemde ise ziyaret ettigim yerler arasinda favori ismim burasi

Gobi Takımı

Alevli Uçurumlar (The Flaming Cliffs)
Diger adiyla Bayanzag olarak bilinen bu yer sekilleri Gobi Çölü’ndeki Ömnögovi idarei bölgesinde yer aliyor. Bu yer olusumlarinin sekilleri adeta baska bir gezegene aitmis gibi. Kipkirmizi kil topragindan olusan, yagmur ve rüzgar sonucu ilginç bir sekle bürünen bu olusumlarin sekillerinden daha ilginç bir özellikleri var. Içlerinde milyonlarla yillik dinozor fosilleri barindiriyorlar. Bölgenin bu kadar meshur olmasinin sebebi ise dünyada bulunan ilk dinozor yumurtalarinin burada bulunmus olmasi. 1920’lere kadar dinozorlarin yumurtaladiklari ya da dogurduklari ile ilgili bir kanit yokmus ve 1920’lerde burada ilk kez dinozor yumurtasi bulunduktan sonra artik dinozorlarin yumurtlayarak çogaldiklari ispatlanmis. Bölgede bir çok kazi yapilmakta. Biz herhangi bir kemik bulamadik ama ziyaretçilerin dinozor kemigine rastlamalari da oldukça olasiymis.

Ongii Manastiri
Saikhan Ovoo Dagi’nin eteklerinde bulunan ve Dundgovi idari bölgesi sinirlarinda yer alan bu manastir 1939 yilina kadar aktif imis. 1939 yilinda komünist rejim tarafindan yikilip, yerle bir edilen bu manastir en hareketli oldugu dönemde 1000 kesise ev sahipligi yapmakta imis. Manastirda idari binalarin yaninda 11 adet de tapinak mevcut iken su an sadece bu binalarin harabeleri yer almakta. 1990 yilinda komünist rejim yikildiktan sonra 3 kesis buraya geri dönerek Budist ögretiyi tekrar baslatmislar. Su an bir tapinak ve iki ufak müze ziyaretçilere açik.

Ogii Manastırından geriye kalan az sayıdaki yapıdan bir tanesi.

Karakorum
1235 – 1260 yillari arasinda Mogol Imparatorlugu’nun baskentligini yapmis, Orkun Vadisi yakinlarindaki bu antik kent artik yerle bir durumda. Geriye sadece sehrin 4 kösesini belirten kaplumbaya taslari ve Erdene Zu Manastiri kalmis durumda. Bugünlerde ise antik sehrin oldugu yere yakin bir yerde kurulmus olan Harhorin isimli sehir bulunmakta. Yakinlardaki Orkun Vadisi ise Göktürk ve Uygur Imparatorluklari’na ev sahipligi yapmis bir yer. Özellike Orkun Yazitlari’nin biz Türkler için önemi büyük.

Karakorum’da gün batımı.

Orkun Yazitlari
Türklerin bilinen ilk alfabesi Orhun alfabesi ile Göktürkler tarfindan yazilmis yapitlar Orkun Yazitlaridir. Bu yazitlar Türkçenin tarihsel süreçteki gramer yapisi ve bu yapinin degisimiyle ilgili bilgiler verdigi gibi TÜrklerin devlet anlayisi ve yönetimi, kültürel ögeleri, komsulari ile olan iliskileri ve sosyal yasantilariyla ilgili önemli bilgiler içermektedir. Bulunan üç adet yazit var. Bunlardan ilki Tonyukuk yaziri, biri Bilge Kagan yaziti, bir digeri ise Kül Tigin yazitidir. Yazilis tarihleri MS. 8.yy’in baslarinda dayanmaktadir. Türklerin Islam dinini kabul etmesinden önce yazilan Orhun Yazitlari, muhteva olarak Türk tarihi ve kültürü bakimindan önemlidir. Yazitlarda; Türklerin yabancilarin siyasetine alet oldugu zamanlarda bozuldugu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun is basina getirildigi zaman yönetim düzeneginin iyi çalismayip, ahalide hosnutsuzluk görüldügü, yabanci kültürünün Türk birligini zedeleyip, kisiligini kaybettirdigi, konusma sanatina uygun bir anlatimla verilmistir. Türk milletinin en zor sartlarda bile içinden kuvvetli sahsiyetler çikip, ülkeyi kurtarip, devleti yeniden kurup, güçlendirdigi anlatilan abidelerde; devlet deneyimi yaninda Türklük, bagimsizlik fikrine yer verilmistir. Ayrica bu yazitlar, kaganlarin ulusa hesap vermesidir. Yazitlar 1893 yilinda Danimarkali dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafindan, Rus Türkolog Vasili Radlof’un yardimiyla çözülmüs ve 15 Aralik 1893 günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi’nde bilim dünyasina açiklanmis. Yazitlarda ilk kez Türk kelimesinin geçmesi ise diger bir ayrintidir.

Orkun Yazıtları’na giden yolun girişi.

Harhorin ve Nadaam Festivali
Harhorin antik Karakorum sehrine çok yakin bir yerde kurulmus olan Mogol sehrinin nüfusu 13bin civarinda. Biz gittigimizde Nadam Festivali baslamisti ve kirsal kesimdeki Nadam Festivali’nin Ulanbator’daki büyük festivalden farkli bir havada geçtigini duymustuk. Söförümüz ve rehberimiz bizi kirmadi ve Harhorin’deki Nadaam’i biz de ziyaret ettik. Nadaam Mogolistan’da her yil Temmuz ayinda düzenlenen ulusal bir festival. Aslinda üç büyük kategoride düzenlenen spor müsabakalarindan olusuyor. Bunlar at yarisi, okçuluk ve güres. Bu müsabakalar için kasabalarda festival alani kuruluyor. Güres ve okçuluk için çok bir alana ihtiyaç yok, düzlügün ortasina tribünleri kuruyorlar ve tribünlerin arkasinda ise onlarca yemek ve hediyelik standi bulunuyor. At yarisi ise uzun mesafelerde gerçeklestigi için sadece baslangiç ve bitis yeri festival alanina yakin. Etkinlik baskent Ulanbator’dakinden bir kaç gün önce basliyor. Her gün, her saat ayri bir müsabaka var. Biz Harhorin’deki Nadaam’i iki gün ziyaret ettik ve iki günde de ayri klasmanda güres müsabakalari vardi. Bu karsilasmalardan daha ilginci ise festival alaninin kendisi. Bir festival alani düsünün, heryerde insan var ve eglence var. Ama bu insanlar genelde yayan degil, at üstünde. Mesela bir yere basketbol potasi koymuslar. Insanlar parayla atis yapiyorlar. Izleyiciler at üstündeki gençler, oynayanlar ise yine at üstündeki diger gençler. At sanki bisiklet gibi. Oturacak yere ihtiyaçlari yok, çünkü at var. Festival alaninin bir bölümü ise yurt kampi. Yurtlar ise yine yiyecek ve içecek servisinin yapildigi ufak restoranlar gibi. 7 günün sonunda ilk kimizi, ilk husur isimli yerel yiyecegi burada tattik. Ben burada bulunmaktan, bu atmosferi solumaktan ötürü çok memnun kaldim. Bir kaç gün sonra Ulanbator’daki Nadaam ile karsilastirdigimda ikisinin de çok daha farkli seyler oldugunu söyleyebilirim. Baskentteki Nadaam’da yine yiyecek çadirlari heryerde idi ve festival alani tam bir cümbüs idi. Ancak çok kalabalikti ve yerel bir etkinlikten ziyade çok daha büyük bir fuar alaninda gibi hissettim. Harhorin’deki ise daha özgün, daha yerel idi. Eger ileride Nadaam zamaninda Mogolistan’i ziyaret etme sansiniz olursa ikisi için de ayri zaman ayirin derim. Ikisinin de tadi farkli çünkü.

Harhorin Nadam festival alanı.

At üzerinde basketbol oynayan Moğollar.

Ögii Gölü
Bir kus cenneti tatlisu gölü. 150’dne fazla kus çesidini barindiriyor. Harhorin’den ayrilip buraya gelirken artik Gobi’den çiktigimizi hissettik. Etraf yeserdi, sulak alanlar basladi. Gobi’deki sürüleri düsünüp buradaki hayvanlarin ne kadar sansli oldugunu konustuk. Göl kenarina geldigimizde ise manzaranin güzelligi bizi büyüledi. Burada yemyesil arazilerde at kosturup, günbatimini göl kenarinda izledik. Gobi’de geçen 7 günün sonunda biraz tatil gibi geldi, yol bile düzeldigi için kaslarimiz gevsedi.

Ogii gölünde gün batımı.

Cengiz Han Atli Heykeli
Cengiz Han Heykel Kompleksi’nin bir parçasi olan bu heykel Ulanbator’dan 40 km kadar uzaklikta bulunuyor. Yüksekligi 40m. ve dünyanin en büyük at heykeli imis. Heykel içerisine girip atin kafasinin oldugu bölümdeki seyir terasina çikilabiliyor. Heykel ihtisamli ve o hiçligin ortasinda adeta parliyor.

Cengiz Han Heykeli.

Gorkhi Terelj Ulusal Parki
8 günlük Gobi Çölü maceramizda ne kadar kuraklik varsa, her susuzluk animizda Isviçre Alpleri’ni andik. Mogolistan’da da ufak bir Isviçre oldugunu bilmiyorduk ta ki bu ulusal parka gelesiye kadar. Ulanbator’dan 37 km. uzakliktaki bu parkin güney kesimi ziyaretçilerin konforu için düzenlenmis. Restoranlar, yurt kamplari, hediyelik esya dükkanlari ile tam bir turist çekim merkezi. Parkin dahilinde 250’den fazla hayvan türü bulunuyor. Bunlarin arasinda kahverengi ayi ve yaban keçileri de bulunmakta. Parkin içinde çok ilginç kaya olusumlari da mevcut. Bunlardan en meshur iki tanesi Kaplumbaga Kayasi ve Kitap OKuyan Yasli Adam Kayasi. Bunlarin haricinde yüksekçe bir tepede meditasyon tapinagi bulunuyor. Benim bugüne kadar gördügüm en ilginç tapinak burasi idi. Patikadan yaklasik yarim saatlik tirmanistan sonra 108 basamaklik merdiveni çiktik. Manzara müthis, tapinagin iç atmosferi ise dinlendirici idi. Eger yolunuz bu parka düserse bu tapinagi es geçmeyin.

Mogolistan cografyasi ve kültürü beni bastan sona etkiledi. Ülke çok genis oldugu için sadece iç ve Gobi Çölü bölgesini ziyaret edebildim. Bizim düsük bütçeli kafabidunya maceramizda günlük kisibasi 60$ bir tur için ödemek bütçemizi biraz sarsmis olsa da, bir saniyesinden dahi pisman degilim. Özellikle kuzey ve bati Mogolistan’da çok farkli ve güzel yerler oldugunu yolda tanistigim diger ziyaretçilerden dinledim. Ileride eger firsatini yakalarsam bu ülkeye tekrar gelmek ve bu diger kisimlari da ziyaret etmeyi diliyorum. Eger sizin de yolunuz bu atlar diyarina düserse günbatiminin burada, her gün, apayri bir güzellikle olduguna tanik olacaksiniz.

Moğolistan fotoğrafları için bu yazının altındaki resim galerisine göz atabilirsiniz.

Ne Yenir & İçilir?

  • Buuz et, soğan ve bazen lahana içeren Moğol mantısıdır.
  • Khuushuur parça kuzu etten yapılan bir çeşit hamur yemeğidir. Bizim çiğböreğin aynısı.
  • Tsuivan kuzu etinden yapılan eriştedir.
  • Qurut / Aaruul Moğolların favori yiyeceği kurutulmuş peynir krakeridir.
  • Guriltai Shol kuzu ve erişte çorbasıdır.
  • Horhog kuzu etinden yapılan geleneksel Moğol yemeğidir.
  • Boodog iki yaşındaki keçinin etinin, tencere içerisinde konulan taşlarla birlikte pişirilmesiyle hazırlanan bir Moğol yemeğidir.
  • Suutei Tsai Moğol sütlü çayı.
  • Bantan hamur parçaları ve etle hazırlanan kremalı bir çorbadır. Akşamdan kalan bir çok Moğol’un favori yemeğidir.
  • Airag / Kımız Moğolistan’ın favori alkollü içeceğidir. Sütün fermante edilmesiyle hazırlanır.

3 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz